Aziz Türk milleti,
Son günlerde, bazı siyasi figürlerin ve örgütlerin beyanları, milletimizin birliğini ve devletimizin bekasını tehdit eder niteliktedir. Bu tür açıklamalar, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerine ve kuruluş ilkelerine aykırıdır.
Türkiye Cumhuriyeti, “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle kurulmuştur. Bu ilke, milletimizin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin temelini oluşturur. Her türlü bölücü ve ayrıştırıcı söylem, bu kutsal ilkeye bir saldırıdır.
1.PKK’nın Uluslararası Meşruiyet Arayışı
- PKK, yıllardır “terörist” damgasından kurtulmak için isim, yapı ve temsil düzeyinde sürekli şekil değiştiriyor.
- “Kendini feshetti” diyerek uluslararası kamuoyuna “Artık silahlı mücadeleyi bıraktık” mesajı veriyor.
- Böylece AB, ABD ve BM nezdinde “sivil-legal” bir yapıya dönüşmeye çalışıyor. Amaç: Kürt meselesinin meşru muhatabı haline gelmek.
- Yeni Anayasa Sürecine Sızma
- Türkiye’de yeni anayasa tartışmaları var.
- Bu “fesih” açıklaması, “bakın artık silah bırakıldı, buyrun şimdi demokratik çözüme gelelim” çağrısının altını doldurmak içindir.
- “Demokratik özerklik” ve “Kürt kimliğine anayasal statü” talepleri için zemin hazırlığıdır.
- Yurt İçi Legal Uzantılarını Güçlendirme
- Terör örgütü “yasa dışı” görünüme sahipken HDP/DEM gibi yapılar sürekli baskı altında kaldı.
- Şimdi bu “fesih” ile legal siyaseti güçlendirmek ve örgütü HDP içindeki unsurlara tam olarak yedirmek hedefleniyor.
- Kamuoyunu ve Devleti Uyutma Girişimi
- Terörle mücadelede son yıllarda büyük kayıplar verdiler.
- “Fesih” açıklamasıyla hem operasyonel baskıyı hafifletmek, hem de devletin ve toplumun tepkisini azaltmak istiyorlar.
- Barış süreci, çözüm süreci gibi kavramları yeniden dolaşıma sokmak için adım atılıyor.
- Yeni Yapılanmaya Geçiş (PKK → KCK / YJA / PJAK / Suriye yapılanmaları)
- PKK kendini feshetse bile KCK, YPG, YJA-Star, PJAK gibi uzantıları aktif kalacaktır.
- Yani esas örgüt ortadan kalkmıyor, sadece bir gömlek çıkarıp yenisini giyiyorlar.
Türk milletinin asırlardır süren hürriyet ve istiklal mücadelesi, 20. yüzyılın başında nihayet vücut bulmuş, devletiyle, hukuku ve iradesiyle küllerinden yeniden doğmuştur. Bu dirilişin iki temel taşı vardır: Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası.
Lozan, Türk milletinin Sevr zincirlerini kırarak bağımsızlık iradesini dünya milletlerine kabul ettirdiği hukuki zaferin adıdır. Bu antlaşma, sadece bir belge değildir; Türk milletinin efendi olduğunu, esir olmayı reddettiğini cihana ilan eden bir istiklal beyannamesidir.
Lozan’ın hükümleriyle:
- İşgal ve himaye sona ermiştir,
- Misak-ı Millî esas alınarak sınırlar çizilmiştir,
- Kapitülasyonlar kaldırılmıştır,
- Devletimizin ekonomik ve hukuki egemenliği tescillenmiştir.
1924 Anayasası ise bu istiklalin iç hukukta vücut bulmuş halidir. Saltanatın kaldırılmasından sonra, halkın kendi iradesini doğrudan temsil ettiği bir rejimin çatısını kurmuştur.
Bu anayasa:
- Egemenliği kayıtsız şartsız millete vermiştir,
- Hukukun üstünlüğünü esas almıştır,
- İdarenin teşkilatını milli egemenlik temeliyle düzenlemiştir,
- Tüm vatandaşları eşit kabul ederek, bir ümmetin içinden bir millet inşa etmiştir.
Bu metinler bizim için sadece tarihin bir parçası değil, istikbalin de teminatıdır. Bugün bu temel taşlara uzanan eller, doğrudan Türk milletinin geleceğine kastetmektedir.
Ey Türk genci!
Unutma ki; Lozan yıkılırsa Sevr hortlar,
Anayasa çiğnenirse istiklal rüya olur.
Unutulmamalıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti, tüm vatandaşların ortak değerleri ve hedefleri etrafında birleştiği bir devlettir. Bu birlik ve beraberlik, milletimizin en büyük gücüdür.
Milletimizin istiklal ve istikbalini korumak, her bir vatandaşımızın en kutsal görevidir. Bu görev, sadece silahla değil, aynı zamanda fikirle, bilgiyle ve inançla yerine getirilmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği, milletimizin birlik ve beraberliğine, ortak değerlerine ve hedeflerine bağlıdır. Bu değerleri korumak ve yüceltmek, hepimizin ortak sorumluluğudur.
Ey Türk Gençliği, Ey Vatan Evlatları!
Bugün, o ihtilallerin yeni bir eşiğindeyiz.
Bize zincir vurmak isteyenler, bu kez postallarla değil, kravatla gelirler. Tanklarla değil, anayasa maddeleriyle yürürler. Bayrağımızı indirmeye değil, anlamını boşaltmaya çalışırlar.
Bugün, yine bir milli şahlanışa, bir zihinsel ve ruhsal ihtilale ihtiyaç vardır.
- Bu ihtilal, kanla değil; fikre, inanca ve kararlılığa dayalı olacaktır.
- Bu ihtilal, devleti yıkmak için değil; devleti yeniden kuruluş ilkelerine ve millî egemenliğe göre inşa etmek içindir.
- Bu ihtilal, bölücülüğe değil; birliğe çağrıdır!
- Bu ihtilal, korkuya değil; milletin kendi kaderine sahip çıkmasına çağrıdır!
Son sözüm şudur:
Nasıl ki Kürşad’ın atının nalları Çin sarayının taşlarını titrettiyse…
Nasıl ki Samsun kıyısından doğan güneş İstanbul’u, Anadolu’yu aydınlattıysa…
Yeni Türk İhtilali de bu topraklarda yeniden doğacaktır.
Bu ihtilal, Türk’ün kendi özüne, tarihine ve kaderine yeniden kavuşmasıdır.
Ne mutlu Türk’üm diyene!
Ne Lozan’dan taviz veririz, ne Cumhuriyet’ten bir adım geri atarız!
Türklük yaşasın! Cumhuriyet payidar olsun!
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun!
İlk yorum yazan siz olun